DIDO
Kartaca Kraliçesi
DIDO
Benim adım Dido. Kocam Sichaeus’u acımasızca öldüren erkek kardeşim Pygmalyon’un zulmünden kaçmak için ülkem Finike’den ayrıldım. Afrika kıyılarına çıkarak burada Kartaca adında yeni bir şehir kurdum ve kraliçesi oldum.
Ben genç, güzel, akıllı, güçlü, enerjik ve kararlı bir kadınım, ama aynı zamanda yaşadığım trajik deneyimin izlerini taşıyorum. İçimde bir dram ve giderilmemiş bir acının izleri var. Bunlar beni “kötülüklerin farkında” olan bir kadın haline getiriyor.
Fırtınadan kurtulup Kartaca’ya vardığında, tanrıça Afrodit’in isteğiyle Aeneas’a âşık olarak ölmüş ve kocama verdiğim ebedi sadakat yemininden dönmüş oldum.
Arzularımın esiri olarak, sarayımın içinde ve şehirde deliler gibi dolaşıyorum, avazım çıkmıyor, uyku uyuyamıyorum, halkımla ve hatta yeni şehrimin şu an durmuş olan inşaat işleriyle bile ilgilenemiyorum ve sadece kişisel itibarımı değil, hükümdar olarak üstlendiğim sorumluluğumu da riske atıyorum.
Truvalıların liderinin benim krallığımda kalamayacağını biliyorum. Zaten o en başından beri bana bunu açıkça hissettiriyor. Ama benim zaten sallantıda olan dengem giderek bozuluyor: Bu şekilde onun karısı ve küçük Ascanius’un annesi olduğumu sanıyorum. Aeneas’ın tekrar yola çıkmasına engel olmak için herşeyi yapmaya razıyım. Ona şehrimi, hanedanımı, evimi sunuyorum ve hatta ona çocuk veremediğim için kendimi ayıplıyorum. Ona ve aşkına tutunmak ihtiyacında olduğumu hissediyorum, çünkü belki de kendi kendime yetmiyorum, belki sadece birisinin karısı olarak varlığımı sürdürebileceğimi zannediyorum.
Acılarımın kurbanı olarak, içi boş ve yaşama arzusunu kaybetmiş şekilde sonunda ölmeyi seçiyorum. Ama bunu genelde kadınların yaptığı gibi değil, bir erkek gibi kılıçla yapacağım.
Gölgem (ruhum), Aeneas yeraltı dünyasına indiğinde yeniden onunla buluşacak. O bana şefkat ve merhamet gösterecek ve yola çıkacak olmasının bana bu kadar acı vereceğini tahmin etmediğini söyleyecek. Ben ona arkamı döneceğim, sert ve anlamsız bakışlarımla uzaklaşarak ruhlar arasında kaybolacağım.
Uzun zaman karşılıksız aşkın simgesi, aşk için deliren kadın ve romantik hayalleri, tanrıların kendisine biçtiği kadere karşı koyamayan bir adamın soğukluğu ve duyarsızlığı karşısında yok olmuş savunmasız prenses olarak hatırlandım ve tanındım. Ama ben bunlardan fazlasıyım, bunu çok geç anlamış olsam bile. Ben onuru olan, gerçek ve derin acısını içine gömen ve bunun için hayatı ve onurlu duruşu Vergilius tarafından yazılan bir kadınım.
© Wikimedia Commons’tan alıntı resim