AENEAS
Truvalıların lideri
AENEAS
Ben Truvalıların lideri Aeneas’ım. Ankhises ile tanrıça Afrodit’in oğluyum. Truva kentini tam on yıl boyunca yerle bir eden uzun savaştan kurtulan az sayıda insandan biriyim. Şehrin en gayretli savunucularından biriydim ve bugünkü Türkiye’nin batı kıyılarında yer alan Dardania halkına önderlik yaparak Truvalıların müttefiki sıfatıyla savaştım.
Beni uzun bir sürgün bekliyor. İtalya’da vatanım diyebileceğim bir yer arıyorum. Belki bu vatana yerleşmek için zamanım olmayacak ama, burayı oğluma ve onun Batıyla Doğudan, Truvalılarla Latinlerden doğacak şanlı soyuna bırakacağım.
Homeros İlyada destanında benden zaten bahsediyor, ama benim hikayemi bütünüyle nakleden ve yabancı bir sığınmacının öyküsünü Roma şehrinin ve imparatorluğunun doğuşunu anlatan epik bir romana dönüştüren Vergilius’tur.
İçimde taşıdığım pietas duygusu nedeniyle tanrılar beni seviyor. Bu Latince kelimeyi tercüme etmek zor olsa da, “görev bilinci”, amaç uğruna kararlılık ve azimle gayret etmek, insanı ailesine, toplumuna, dinine bağlayan unsurlara riayet etmek, yani adalet, hakkaniyet, merhamet, savaşta kahramanlık, meşakkate katlanma, tutkularını ve duygularını kontrol edebilme gibi erdemlere sadık kalmak olarak yorumlanabilir.
Ben acı çekmiş ve halen çekmekte olan biriyim, ama bunu söyleyemem ya da belli edemem, çünkü oğlumun ve soyunun akıbeti bana bağlı. Tanrıların bana biçtiği kadere boyun eğme zorunluluğunun baskısını yaşamıyorum; bunu, göremeyeceğim ama görkeminden emin olduğum bir geleceği mümkün kılmak için kendimi feda etmem gerektiğini bilerek kabul ettim.
Çok defa benim karakterim yanlış anlaşıldı. Çok sevdiğim Kartaca kraliçesi Dido’ya soğuk ve mesafeli kalmam, İtalya’ya gitmek için onun ülkesini terk etmem ve ona asla orada kalacağıma ve karı koca olacağımıza dair söz vermemem nedeniyle duygusuz, hatta kayıtsız olmakla itham edildim. Ama gerçek o ki, orada kalamazdım çünkü kader bunu bana yasaklamıştı, üstelik oğluma ve soyuna yeni bir vatan verme sorumluluğum vardı.
Bu nedenle, bireyin sürekli olarak topluluğun ihtiyaçlarına tabi olmasını öngören bir kültürün paradigmatik modeli olan antik Roma halkının kahramanı oldum. Ama fethedilmiş bir kahraman, şehrinin yıkımından kaçmak zorunda kalan ve hiçbir zaman umudunu kaybetmeden direnip yeniden inşa edebilen mağlup olmuş bir sürgün olmam, beni aynı zamanda her çağ ve her dünyan erkek ve kadınların özdeşleşmeye devam ettiği bir ‘halk kahramanı’ yaptı.
© Wikimedia Commons’tan alıntı resim