AENEID

Vergilius’un Roma’nın kuruluşunu epik şekilde tarihe geçiren başyapıt

AENEID

Vergilius en çok beğenilen, incelenen ve taklit edilen klasik yazarlardan biridir. M.Ö. 29 ile M.Ö.19 yılları arasında yazdığı başyapıtı Aeneid ile, Latin şair, sürgüne giden birinin yolculuğunu Roma’nın kuruluşu ve görkemini anlatan epik bir destana dönüştürmüştür.

Aslında, Vergilius’un hikayesinde Aeneas’ın yolculuğu, Truvalıların atası Dardanosun İtalya’dan gelmiş olması nedeniyle, yabancı bir milletin göçü gibi değil, eski köklere dönüş gibi ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla Aeneas’ın amacı sadece yeni bir şehir kurmak değil, aslında vatanını nakledeceği bir yer bulmaktır.

Aeneid destanında ise Truva efsanesi Augustus Prensliği ideolojisiyle birleşmektedir: Aeneas, Sezar Augustus’un atasıdır ve Senato’nun verdiği Princeps (birinci sırası alan) unvanı Virgilius tarafından epik şiirinin açılış kısmında kullanılmış olup, o bölümde Zeus tarafından Afrodit’e oğlunun bir zamanlar Truva’yı yenen Akalar -Yunanlılar-  üzerinde hakimiyet kuracağı ve soyunun muhteşem bir kaderi olacağını müjdelemektedir. Bu şekilde, Aeneas Efsanesi Roma’nın fetihlerini meşru kılmaktadır.

İkibin yıl sonra, Aeneid olağanüstü derinliği ve çok sesliliği ile günümüz kadınlarına ve erkeklerine hitap etmeyi sürdürmekte, mısralarından başlayarak insanları güncel ve aktüel olan hakkında düşünmeye sevk etmektedir: Bunlar, savaşların yarattığı tahribattan, mahvolan ülkelerden yapılan göçlere ve kaçışlara, bazen geri dönüşsüz şekilde kaybedilmiş bir kimliğin yerine yeni bir kimlik arayışından, köklerine ve yakınlarına kavuşma arayışına, farklı halklar arasındaki buluşmaların yarattığı krizlere göğüs germekten, farklı halklar arasında dayanışmaya varıncaya kadar üzerinde düşünülmesi gereken olaylardır.

Vergilius’un kahramanına hayranlık duyan büyük şair Giorgio Caproni’nin yazdığı gibi, işte bu evrenselliği nedeniyle zaten hepimiz Aeneas’ız.