DEĞİŞKEN DUYGULAR
Aeneas: savaş, aile, öfke ve ümit
DEĞİŞKEN DUYGULAR
Truva kenti’nin imha edilmesinden sonra Truvalılara yeni bir vatan bulmak için uzun göç yolculuğuyla başlayan Aeneas Macerası, Aeneid Destanı kahramanının bir yanda ailesine olan sadakatini, diğer yanda da birbiriyle çarpışan tutkuları ve duygularının yön verdiği bir mecraya giriyor. Vergilius bu duygu karmaşasını ikinci kitabında okuyucuya aktarırken, Truva filosunun fırtınada batması sonrasında Aeneas, Kartaca Krallığı’nda misafir edildiği sırada, şehrinin yıkılışını ve son gece başından geçen olayların dehşetini Dido’ya anlatırken kullandığı ifadelere yer veriyor.
Aeneas, Akhilleus’un oğlu olan ama babasından daha zalim ve değersiz birisi olan Pyrrhus tarafından Priamos’un oğullarından Polydor’un babasının gözleri önünde katledilişini henüz görmüştür. Priamos bunun üzerine umutlarını yitirir ve kendisi de Pyrrhus tarafından öldürülmeyi bekler.
Savaşın ve nefretin yarattığı dehşet ile yaşlı Priamos’un ve genç oğlunun ölümü karşısında Aeneas artık ailesini kurtarmaya karar verir. Ama Ankhises şehrin yakılıp yıkılmasından sonra artık yaşamayı arzu etmemektedir. Ailenin en yaşlısı olan Ankhises orada kalmak ve ölümü beklemek ister. Ama Aeneas babasını almadan gitmeyecektir. Babasından ayrılmak ve onu terk etmek istemediğinden, o da düşmana karşı atılmaya hazırdır. O an aklına Helen’i cezalandırmak gibi acımasız bir düşünce de saplanır. Şimdi ümitsizliğin ve öfkenin ağır bastığı bir andır ve o an, Aeneas’ın kendisini kaybederek ailesinin ve her şeyin sonunu getireceği anın bir saniye öncesidir.
O anda Aeneas’ın karısı ve genç Ascanius’un annesi olan Creusa atılır: Aeneas’ın önüne geçer ve oğlunu da önüne atarak: Ölmeye gidiyorsan, bizi de aynı kadere götür” diye haykırır (II,675).
Acının kör ettiği Aeneas’ın göremediği bir ihtimal daha vardır: Creusa yine haykırır: “Ama silaha sarılmakta bir umut ışığı görüyorsan, önce evini savun. Küçük oğlumuzu, babanı ve karın olarak beni kimlerin eline terk etmek istiyorsun?” (II, 676-678).
Creusa’nın yakarışı üzerine bir mucize gerçekleşir: Bu insanların kalbini ve aklını aydınlatan bir umut ışığıdır.
“Lulo’nun başında ince bir alev ve bir ışık parıltısı belirdi, bu alevle yumuşak saçları tutuştu ve alev şakaklarına doğru yayılmaya başladı.” (II, 681-684).
© Unsplash’ta Cristofer Maximilian fotoğrafı
Ankhises bu mucizevi kehanetin anlamını idrak eder ve Zeus’dan bu ışıklı kehaneti doğrulamasını ister.
Onun sözleri bittiğinde bir gök gürültüsü eşliğinde “gökyüzünden arkasında ışıklı bir iz bırakarak bir yıldız düşer ve karanlıklar içinde ilerler. Çatının kenarını teğet geçerek, büyük bir parıltıyla İda Dağı ormanları içinde kaybolurken bize gideceğimiz yolu göstermektedir” (II, 692-696).
Yeni bir vatan arayışıyla başlayan yolculuk Aeneas’ı Latium kıyılarına kadar götürecek, Truvalılar ise Doğu Akdeniz’den İspanya’ya, Afrika sahillerinden İngiltere’ye kadar uzanan büyük bir krallığın doğuşunda rol oynayacaklardır. Bütün bunlar Creusa’nın güçlü karakterinden, Ankhises’in bilgeliğinden ve umut ışığından kaynaklanmıştır.